Kötü müzi̇kler olduğu sürece iyi̇ müzi̇kler yaşayacak

Türk Halk Müziği’nin iki usta ismi Sibel Beğde ve Orhan Özcan Beğde birbirlerine de müziğe olduğu kadar bağlı. Yılların tecrübesinin emek ve sevgiyle harmanlanması, yaptıkları işe olan aşkları ve tutkuları tabii ki sahneye de doğal olarak yansıyor.

Sibel Beğde ve Orhan Özcan Beğde ile Panaroma Gazetesi olarak bir araya geldik; müziği, sitemlerini, günümüz müzik dünyasını konuştuk. İşte keyifli röportajımız:

Neler yapıyorsunuz, sanat ve konser gündeminizde neler var?

Sibel Beğde: Bir yıl içerisinde 18 tane konserimiz oluyor. Halka açık ücretsiz konserlerimiz vardı fakat bu sene yeni bir konsept uygulanıyor. Biletix gibi firmalar hem sponsor oluyor, Sanat Cepte programıyla birlikte konserlerimizin tanıtımı yapılıp Biletix’ten biletlerimiz çok cüzi bir ücretle satılmaya başlanıyor. İnşallah yeni sezonda güzel şeyler yapacağız. Bütün müzikseverlerimizi konserlerimize bekleriz.

Orhan Özcan Beğde: Bakanlığın Türk Halk Müziği korosunda sanatçı olarak çalışıyorum. Yaklaşık 30 yıllık hizmetim var. 86’da sınava girdim, Ankara’da başladım. Yaklaşık 22 yıl çalıştıktan sonra İstanbul Devlet Türk Halk Müziği Korusu’nda çalışmalara başladık. Yani bizimle beraber orası kuruldu. Yaklaşık 12 yıldır da çalışmalarımıza devam ediyoruz. Üsküdar Paşalimanı’nda yerimiz. Biz haftanın 3 günü Devlet Tiyatroları’nın ve senfoni orkestrasının olduğu binada çalışıyoruz. Onun dışında Bağlarbaşı, Zeytinburnu, Türkan Saylan Kültür Merkezi, Altunizade Kültür Merkezi, Caddebostan Kültür Merkezi’nde konserlerimiz oluyor. Sezonumuz eylülde başlıyor, haziranda bitiyor. 30 yıldır bu korodayım, 30 yıldan beri devletin korosunda çalışıyorum. TRT de devletin kurumu, maalesef bize o ekranlarda yer verilmiyor.

Sahnede ve sanat hayatınızda sizi en çok motive eden şey nedir?

Sibel Beğde: Yaptığım iş çok sevdiğim bir iş zaten. Başka bir meslek sahibi olsaydım belki bu kadar mutlu olmayabilirdim. Ama çocukluğumdan beri hedefimde sanatçı olmak vardı. En son Kültür Bakanlığı’nda taçlandırılmam benim için çok büyük bir mutluluk zaten. Sanatımızı layıkıyla kitlelere sunabilmek benim için çok büyük bir mutluluk zaten.

Orhan Özcan Beğde: Sevdiğim şeyi yaptığım için o meslekte 30 yılımı geçirdim. Hiç ara vermeden geçen bir müzik hayatım oldu. 1994 yılında evlendim. Eşimin de müzisyen olması büyük şanstı. Ve biz sanatı, insanları çok seven bir aileyiz. Herkes, tüm sanatçılar birbirini sevsin, kimse kimsenin ayağına taş koymasın. Sanatçıyı alkışlamayan sanatçılar var. Eşim de ben de buna karşıyız. Benim yaptığım müziğin daha yukarılarda olması için ben de diğer meslektaşlarımı alkışlamalıyım.

Günümüzde müziğin bu kadar hızlı üretimi ve tüketimi hakkında neler düşünüyorsunuz?

Sibel Beğde: Gün gittikçe daha da bozuluyor. Toplumumuzda gençlerin de ilgisi bu müziklere karşı olduğu için çok fazla müdahalede bulunamıyoruz. Fakat elimizden geldiğince Türk Halk Müziği’ni, Türk Sanat Müziği’mizi ulaştırabileceğimiz kitlelere ulaştırmaya çalışıyoruz. Ne kadar çok onlara sevdirebiliriz. Ne şekilde onlara daha yakın olabiliriz, elimizden geldiğince gençlere hitap etmeye çalışıyoruz. Sevdirmeye çalışıyoruz. Ama ne kadarını kazanabiliriz bilemiyoruz. Toplumumuzda müzik kalitesi gün geçtikçe değişiyor, çok kalitesizleşiyor fakat çok fazla kalıcılığı olmuyor, bu da bir gerçektir. Sanal ortamda bilmediğimiz öyle müzikler yapılıyor ki, bunlar çok kısa sürede hatırlanmıyor bile. Fakat bizim kendi öz müziklerimiz, halk müziğimiz, sanat müziğimiz, eski poplar bile, hala gençlerin dilinde daha güzel bir şekilde anılıp hatırlanabiliyor, söylenebiliyor. Kötü müzikler olduğu sürece iyi müzikler daha fazla yaşayacak.

Orhan Özcan Beğde: Yapılan bir eserin en fazla 5 ay süresi oluyor. Çoğu zaman müzik çalıntı oluyor. İngilizce söyleniyorsa onu anlamak İngiliz’e özeldir. Onu Türk’ün anlaması daha zordur. Neden kendi dillerinde bir müzikleri yok? Çünkü sömürülüyoruz. Müziğimiz gitgide dejenere oluyor. Bizim kendi müziğimizi kendi makamlarımızla yapsak daha güzel işler yaparız. Biz bizi sevmiyoruz. O yüzden de bütün yabancı müzikleri alıp kendimize yamıyoruz, ondan sonra da ah vah elden gidiyor müzik diyoruz. Televizyon, radyo, iletişim, bilgisayar bizde de olduğu gibi her toplumun ruhunu bozdu. O zaman her şey hayalinde olurmuş insanların, ona göre beste yaparlarmış. Şimdi bir tıkla karşında. Neyin bestesini yapsın?

Sizin beğendiğiniz, sevdiğiniz sanatçılar kimlerdir?

Sibel Beğde: Muazzez Abacı’yı, İzzet Altınmeşe, Belkıs Akkale, Sabahat Akkiraz, Neşet Ertaş, Aşık Veysel gibi ustaları severim.

Orhan Özcan Beğde: Halk müziğinden herkesi dinlerim. Ama 80’den öncekileri. Mesela Ajda Pekkan kendi müziğini çok iyi yapan bir insandır. Tarkan da öyle. Ama bir Müzeyyen Senar, İzzet Altınmeşe ve bunun gibi birçok sanatçı halen dinleniyor, dinlenmeli de. Muharrem Ertaş ve Neşet Ertaş’ın dünyada ender sesleri var, müthiş bir ses aralığı var ustalarda. Ve bu iki insanın baba oğul (Muharrem Ertaş-Neşet Ertaş) bütün ses kayıtları Amerika’da var. Türkiye’de belki yok.

Yeni nesilde beğendiğiniz isimler var mı?

Sibel Beğde: Aklıma gelip de ‘şu’ diyemiyorum. Dinliyoruz unutuyoruz. Şu anki pop sanatçıları bir Nilüfer, bir Nükhet Duru, Kayahan kadar olamaz. Bunlar gibi gelmiyor fakat bunlar nesilden nesile beğenilecek ve dinlenecekler.

Bugünün dijital imkanları eskiden de olsa bu eserler hiç olmaz mıydı?

Sibel Beğde: Olmazdı. Bu dijital ortam olsaydı güzel bir duygu yaşanmazdı. Güzel sözler yazılmazdı. Besteler yapılmaz, güfteler hazırlanmaz ve okunmazdı da. O ruh olmazdı. Çünkü dijital ortam ruhu bozuyor.

Orhan Özcan Beğde: Olmazdı.

Eklemek istedikleriniz?

Sibel Beğde: Doğru olan müziği dinlesinler. Yanlış olanı, kötüyü alkışlamasınlar. Bizim toplumumuz kötü olup ritmi çok yüksek olan eğlencesi çok yüksek olan müziği alkışlayıp sanat yapıp gerçek anlamda güzel, müziğini, türküsünü, şarkısını okuyanı alkışlamayan toplum haline geldi. Lütfen Avrupa’daki gibi konser bittikten sonra güzel okuduysa alkışlasınlar, kötü de olsa bravo demesinler. Her şey toplumun güzel görüşüyle başlar, güzel görüşüyle biter.

Orhan Özcan Beğde: Birçok ilimizde Türk Müziği konservatuvarları kuruluyor. İlk kurulanlar Batı müziği konservatuarları. Üniversitelerin müzik bölümlerinde Halk Müziği yoktu. Son 10 yıldır açılmaya başlandı, bağlama bölümü gibi. Bu okullara girişlerde sınav uygulanmamalı. Liseyi bitiren bir öğrenci üniversitede müzik, sanat, resim bölümlerine sınavsız girmeli. Neden? İnsanlarımız üniversiteye gitmeyi askerlikten tecil gibi sebeplerden isteyebiliyor. Benim girdiğim dönemde konservatuarda yetenek sınavı yapılıyordu; 1. yetenek, 2. yetenek sınavı. 1.’de başaranlar 2. sınava alınıyordu. Orada da başaranlar konservatuara girebiliyordu. Müzikle ilgilenenler gelebiliyordu. Şimdi müzikten anlamasa da puanı yetse girebiliyor. Ondan sonra müzik kalitesi gidiyor. Bizi bu sayfada konuk ettiğiniz için teşekkürler.

Röportaj: Burcu KILIÇARSLAN