Mutluluğun Resmini Kim Çizebilir?

*Türkiye’de Sosyoekonomik Gerçekliğe Dair Bir Not*

Türkiye’de bir günü anlamlandırmak, sabit bir gündem oluşturmak neredeyse imkânsız hale geldi. Kronikleşmiş sorunlar çözüme ulaşmadan, toplum olarak başka bir krizin ortasına “ışınlanıyoruz”. Oysa çözümlenmesi gereken meseleler hep aynı: İşsizlik, derinleşen yoksulluk ve hane gelirlerinin yetersizliği.

2024 yılına ilişkin veriler, bu tabloyu daha da netleştiriyor. Oksijen Gazetesi’nin aktardığına göre, 65 yaş ve üzeri yurttaşlarımızın iş gücüne katılım oranı %13,1’e ulaşmış. Emekli nüfus ise çalışmaya devam ediyor; SGK verilerine göre yılın ilk dört ayında çalışan emekli sayısı 35 bin artarak 2 milyon 139 bine çıkmış. En düşük emekli maaşı yapılan zamla 14.469 TL’den 16.881 TL’ye çıkarılsa da, geçim meselesi hâlâ bir temel problem olarak yerinde duruyor.

Genç nüfusa baktığımızda ise manzara daha da düşündürücü. EuroStat verilerine göre Türkiye, üniversite mezunları arasında %9,2 işsizlik oranıyla Avrupa’da zirvede. Polonya ve Çekya gibi ülkelerde bu oran sadece %1,4. Türkiye’yi Bosna Hersek (%7,8) ve Yunanistan (%7,3) izliyor. Gençlerin işsizlikle boğuştuğu bu ortamda, gelecek kaygısı derinleşiyor.

Bir diğer çarpıcı veri ise NEET oranları. Ne eğitimde ne istihdamda olan 15-29 yaş arası gençlerin oranı %25,9. Avrupa ortalamasının (%11) oldukça üzerinde olan bu oranla Türkiye yine ilk sırada. Gençler, bir geleceğe tutunma umudunu yitiriyor; kahvehane köşelerinde vakit öldürüyor ya da fırsatını bulduğunda ülkeyi terk etmeye çalışıyor.

Bu tablo karşısında, yıllardır uygulanan geçici ve yüzeysel çözümler, sorunları daha da kronikleştiriyor. Demokrasi göstergelerinde de tablo farklı değil; Türkiye çoğu endekste hibrit ya da otoriter rejimler sınıfında yer almakta. Hukuk sisteminin geldiği nokta ise artık kimseye sürpriz değil.

“Emekliler yılı”, “Türkiye Yüzyılı” gibi büyük sloganlara rağmen, emekliler emeklilikte çalışıyor, gençler ise geleceksizlikle sınanıyor. Ve biz yetişkinler, bu tablonun sadece izleyicisi değil, aynı zamanda sorumlusuyuz. Gençleri suçlamadan önce, toplumsal ve siyasal yapımızı gözden geçirmemiz gerekiyor.

Bu koşullarda mutluluğun resmini çizebilecek biri var mı? Rakamlar ortadayken, duygusal nutuklar ve yapay umutlar bu sorunun üzerini örtemiyor. Gerçeklik, her şeyden daha yüksek sesle konuşuyor.