Teknoloji kullanımının artmasıyla birlikte değişen yaşam biçimimiz sosyal hayatımızı da etkiliyor. Sanal dünyada var olma çabası bireyi yalnızlığa iterken, farklı davranış bağımlılıklarını da beraberinde getiriyor. Teknoloji bağımlılığında ise çocuklar risk grubunda yer alıyor.
Bağımlılık, bir nesne ya da eylem üzerinde kişinin kontrolünü kaybetmesi olarak tanımlanıyor. Kişi madde üzerinde kontrolünü kaybederse eğer bu madde bağımlılığı, bir eylem üzerinde kontrolünü kaybederse de davranış bağımlılığı oluyor. Madde bağımlılığı ve kumar bağımlılığı en bilineni ama son zamanlarda bizi etkisi altına alan teknoloji bağımlılığından sanırım hepimiz muzdaribiz. İşin içine teknoloji ve oyun bağımlılığı girdiği zaman en çok da çocuklar etkileniyor bu durumdan. Hekim, Psikolojik Danışman ve Psikoterapist Dr. Figen ÜZER, bağımlılık nedir ve teknoloji bağımlılığı çevresinde gelişen oyun bağımlılığı hakkında sorularımızı cevapladı.

Kişi, bağımlılığa nasıl gider?
Kişi, keyif ya da merak nedeniyle, bir şekilde o maddeyi kullanmaya başlıyor ve sonrasında tolerans gelişiyor. Özellikle zararlı bir madde kullanmışsa, dopamin dediğimiz mutluluk hormonu vücutta belli bir seviyeye geldikten sonra beyin fonksiyonları ciddi şekilde bozuluyor. Kişi bunun farkında bile olmuyor ve bu sefer başlangıçta aldığı hazzı alamıyor. Biz buna tıpta tolerans diyoruz. Tolerans geliştiği zaman vücutta yoksunluk belirtileri başlıyor. Bazen çarpıntı hissi, mutsuzluk hissi, el ayak titremesi gibi vücudunda fiziksel ve psikolojik yoksunluk belirtileri ortaya çıkıyor.
Teknoloji bağımlılığı nedir?
Teknoloji bağımlılığı içerisinde çok şeyi kapsıyor. Bunlardan oyun bağımlılığı ve sosyal medya bağımlılığı en sık rastlananı. Televizyon bağımlılığı da teknoloji bağımlılığının içerinde yer alıyor. Burada önemli olan kriter, günlük ne kadar vakit geçiriyor, onu yapmadığı zaman kendisinde bir huzursuzluk hissi oluyor mu, sorumluluklarını ne kadar terk ediyor? gibi sorulara odaklanmak lazım. Ayrıca sorumlulukların ihmali de bağımlılık kriterlerindendir.

Çocuklar teknolojiyi ne kadar kullanmalı?
Çocukların hem zihinsel hem de bedensel gelişimini etkilediği için 0-2 yaş döneminde hiçbir şekilde teknoloji ile tanıştırılmamalı. İki yaşından sonra dakikalarla sınırlandırıyoruz. Yani çocuk 2 ile 6 yaş arasında günde 10 -15 dakika vakit geçirebilir. Bu çizgi film ya da yararlı bir oyun olabilir. Ama bakın dakikalar diyoruz, saatler değil. Okul çağına geldiğinde günlük yarım saat ile bir saat arasında bu değişebilir. Okul dönemi için en fazla 2 saat olabilir. Yararlı şeyler için bile kullansa çok fazla teknoloji kullanmasını önermiyoruz.
Oyun bağımlılığına indirgersek nelerden bahsedebilirsiniz?
Çocuk keyifli bir oyun oynuyorsa dürtülerini kontrol etmesi zordur. Biz ailelere şunları öneriyoruz. Diyelim ki çocuklar internetten bir oyun indiriyor ya da satın alıyor. Bu oyunu nerden buldu ve kimlerle oynuyor? bunları takip etmeleri gerekiyor. Oyunu seçerken beraber karar versinler. Ve bu oyunlar daha çok eğitici öğretici olsun. Aile ve çocuk için uygun oyunlar da var onları bulup bir oyun düzeneği kursunlar. Çocuk kendi başına bulmasın oyunları. Ya da kendi başına buluyorsa aile bunu bilsin ve çocuğuna ona göre serbestlik alanı sunsun. Hatta bazı oyunları beraber oynasınlar. Beraber oyun oynandığında çocukla bir bağ kurulmuş olur. Bu sefer oyun bağımlılıktan çıkar yararlı ve keyifli bir etkinliğe dönüşebilir.

Oyun bağımlısı olduğumuzu nasıl anlarız?
Bağımlılık kriteri, yaşa ve kullanım süresine göre değişir. İlkokul çağındaki bir çocuğun 2- 3 saat oyun oynaması onun bağımlılığa doğru gittiğini gösterir. Bir lise öğrencisinin 2 saatten fazla internetin başında olmaması gerekirken eğer bu 4 -5 saate çıkıyorsa hatta uykularını da etkiliyorsa evet bağımlılığa doğru gidiyor diyebiliriz. Kullanım zamanının artması demek çocuğun bağımlı olduğu anlamına da gelmiyor. Burada sadece süre aşılıyor demektir ve bu bize sinyal verir. Fazla uğraş evresindedir. Zaten buradan itibaren dur demek lazım. Çocuğun elinden onu aldığınız zaman; öfke belirtileri, kendini yerden yere atma, huzursuzluk hissi, saldırganlık, okula devam etmeme isteği gibi belirtiler gösteriyorsa bunlar yoksunluk belirtileridir. Bu bize şunu gösterir, fazla uğraşla başladı artık bağımlılığa doğru gidiyor diyebiliriz.
Teknoloji bağımlılığı ya da oyun bağımlılığı için yardım isteyen oluyor mu?
Teknoloji bağımlılığında, “saatlerce başından kalkmıyor hocam ne yapabiliriz?” gibi şikayetleri çok alıyoruz. Önce bir risklere bakıyoruz. Ailede eksik olan ne, bu çocuğu ona yönelten şey ne? o bizim için önemli. Aile ile konuşuyoruz. Bütün risklere bakıp, risk analizi yaptıktan sonra öncelikle eksiklik ne ise onu telafi etmeye çalışıyoruz.
Bazı aileler diyor ki “hocam hiç benimle konuşmuyor. Sanal ortamda bir sürü arkadaşı var onlarla sürekli iletişim halinde”. Aile burada şunu sormalı, benim çocuğum nasıl bir yapıya sahip ve ben o çocukla şimdiye kadar nasıl bir iletişim kurdum. Tutumum neydi, baskıcı mı yaklaştım, yoksa aşırı serbest mi bıraktım? Kendi duygu ve düşüncelerini ifade edemediği bir ortamda büyümüşse eğer çocuk, kendisine sanal bir dünya kurar. Çünkü orada rahat. Orada kendisini anlayan eleştirmeyen yargılamayan kişiler var.

Teknoloji çağındayız, kendimizi ve çocuğumuzu bu bağımlılıktan nasıl koruyabiliriz? Bu bağlamda koruyucu önleyici neler yapılıyor ya da yapılabilir?
Koruyucu önleyici olarak farkındalık çalışması yapıyoruz. Okullarımızda ekipler kuruyoruz. Özellikle rehber öğretmenler risk taşıyan çocukları gözlemliyor. Daha sonra çocuklar aileleriyle beraber de gözlemleniyor. Rehber öğretmenler tarafından bazen ev ziyaretleri de yapılıyor ve bağımlılık danışma birimlerine çocukları ve aileleri yönlendirebiliyorlar. Yani hem tedavi rehabilitasyona destek hem de koruyucu önleyici çalışmalar yapmış oluyoruz. Ailenin kendi kendine farkındalık kazanması zor olabiliyor.
Teknoloji bağımlısı olan çocukların aileleriyle nasıl vakit geçirmesi gerektiğini bilmediğini fark ettik. Ailelerimize soruyoruz “Çocuk sizinle keyifli vakit geçirmenin tadını aldı mı?” Bu lezzeti aldıysa eğer o çocuk zaten sosyalliği ve sizi tercih edecek. En fazla koruyucu önleyici çalışma işte bu. Çocuğa biz keyifli sağlıklı oyun alanı sunacağız.
Çocuğumuzla ne kadar oyun oynuyoruz?
Aileler “Hocam ben yemeğimi yaparken ya da bulaşık yıkarken çocuk oynuyor zaten” diyor. Biz de diyoruz ki “O çocukla kendin oynayacaksın!” Bu hem aradaki bağı kuvvetlendirir hem de oyun anında çocuğu daha yakından tanıma fırsatı verir. Ayrıca çocuğun oyundan beklentisi, ihtiyaçları gibi durumlarda da ailelerde farkındalık yaratır.
Kardeşiyle, arkadaşlarıyla ve aile içinde hep beraber oynayabilecekleri birçok oyun var. Özellikle çocuğun hayal gücünü geliştirecek oyunlar oynanabilir. Satranç, puzzle, mangala, sayıları ve meslekleri öğreten oyunlar, zıt kavramları öğreten oyunlar, hafıza oyunları, strateji ve zekâ oyunları gibi yani çocuklarımızın hem bedensel hem de psikolojik gelişimini destekleyen tüm oyunlar olabilir. Uzman veya öğretmenlere danışabilirler. Bu oyunlar bağımlılığa giden yolda kurtarıcı rol üstleniyor diyebiliriz.
“Bir madde ya da eylemle aşırı uğraş, toleransın olması, yoksunluk belirtilerinin olması, kişinin hem kendi sağlığının hem de çevre ile ilişkilerinin bozulmaya başlaması, bırakmayı denemesine rağmen hep başarısız olması bağımlılığın kriterlerini gösteriyor.”
Niçin oyun oynarız?
Oyun, hayatın bir yansımasıdır. Küçüklükten itibaren çocuk oyun oynarken aslında hayatı öğrenir. Oyunda gösterdiği tepkilerle sosyalliği öğrenir. Sadece internette oyun oynayan bir çocuk maalesef bunu öğrenemiyor, bundan mahrum kalıyor. En basitinden rekabeti öğrenemiyor. Daha doğrusu sağlıklı rekabeti öğrenemiyor. Oyun içindeki kurallara uymayı, düzene uymayı öğrenemiyor. Her oyunun bir kuralı, bir düzeni vardır dimi? O düzeni kurarsan bir oyun kurabilirsin ve eğlenebilirsin. Hayatta böyle değil midir? Sen üzerine düşeni yaptığın taktirde etrafınla huzurlu geçinebilirsin. Oyun, işte bunun bir ön basamağı gibidir.
Biz sıfır internet demiyoruz kontrollü internet diyoruz
Ödevleri için kullanacak, dünyayı tanıyacak biz bunu reddetmiyoruz zaten. Biz sadece neyi söylüyoruz. Kontrollü olalım diyoruz. Ergenlik döneminde biraz kontrollü serbestlik vererek uzaktan takip ediyoruz. Devamlı müdahale edici bir tutum değil de daha öncesinde kararlar alınmış, belli başlı şeyler çizilmiş ama ona da özgürlük hakkı tanınarak. Ailelerin dedektif gibi olmalarını önermiyoruz. Bir dedektif gibi durmak o çocukla bağınızı zayıflatır. O zaman size ve kendisine olan güveni sarsılır, sizden uzaklaşmaya başlar. Bu sefer yalan söylemeye doğru gidebilir.
“Ailelere sınırlı internet sınırlı zaman diyoruz”
Hafta içi yarım saat, hafta sonu bir saat şeklinde zaman ayarlanabilir. Sınırsız interneti sağlamayalım. Bu süre ergenlik döneminde biraz arttırılabilir. Aile kullanım sınırını ve zamanını çocuğa önceden söylemeli ve beraber karar almalıdır. Sorumluluklarını hatırlatarak o zamanın kısıtlı bir süre olduğunu başlangıçta söylemeleri önemli.
Madde bağımlılığı kadar tehlikeli!
Sosyal fobi oluşmuş, insanlarla iletişimi kesilmiş, psikolojik yönden tamamen çökmüş, sorumluluklarını ihmal eden bir birey düşünün. Böyle bir çocuk ya da gencin madde bağımlısı biri ile karşılaştırıldığını düşünürsek o kadar benzer özellikleri var ki. Teknoloji bağımlılığı çocuğu hem kendisinden uzaklaştırıyor hem de çevresinden. O yüzden madde bağımlılığı kadar gerçekten tehlikeli bir durum.

Ailelerin en büyük problemi “çocuğumun arkadaşı yok!”
“Dışarıya bırakamıyorum, güvenli bir ortam yok!” diyorlar ya işte şunu yapabilirler. Çocuğun arkadaşlarının ailesiyle anlaşıp sırayla çocuklar ev gezmeleri yaparak oyunlar oynayabilirler. Evde güvenli, sıcak bir ortam sunarak, çocuğun hem oyun oynayıp hem de kendini geliştirebileceği aynı zamanda sosyalleşebileceği bir alan hazırlamış oluruz.
Çocuklar dışarıda oynamanın ne olduğunu da bilmiyorlar
Çağımızın sorunlarından biri de çocukların oyun alanlarının yetersiz olmasıdır. Bizim çocukluğumuzda arkadaşlarımızı çağırıp dışarıda oyun kurabiliyorduk. Çocuklar bunu da bilmiyorlar, görmemişler. Anne babalarından haberdar olduğumuz, bildiğimiz ailelerin çocuklarını bir araya getirerek dışarıda oyun kurmalarını da sağlayabiliriz.
Röportaj: Neşe ÖZELÇİ